Filmde zombi olmak için yaklaşık 500 kişi gönüllü olmuş. İçlerinden ‘en
uygun olanlar’ seçilmiş... FOTOĞRAF: HAŞMET TOPALOĞLU
Kültür Sanat
Talip Ertürk ve Murat Emir Eren'in 'ilk Türk zombi' filmi olma
özelliğine sahip 'Ada'sı Büyükada'da çekiliyor. Filmin zombi saldırı sahnesi,
bir düğün gecesi tam halay çekilirken gerçekleşecek
İSTANBUL - Vapur
iskelesinin önünde, Büyükada’nın her yöne aynı ağırlıkta akan mahşeri
kalabalığının ortasında bekleşiyoruz. Dondurmalı waffle dükkânlarına iştahla
sürüklenenlerin, faytonlara doğru pazarlık gardını alarak ilerleyenlerin, vapura
binmeden ince son bir bardak çay içmek için boş masalara hamle edenlerin orta
yerinde bizi adanın diğer ucuna götürecek ekibi bekliyoruz. Hepimiz bir düğüne
davetliyiz. Ancak birbirimize ‘oğlan tarafı mısın kız tarafı mı?’ diye sormak
yerine daha saf belirleyici bir soru yöneltiyoruz:
“Düğün misafiri
misin, zombi mi?”
Minibüs bizi gruplar halinde Maden yolunun sonundaki
Orman Kampı’na götürüyor. Hafif meyilli yoldan deniz manzaralı geniş alana
giriyoruz. Bizi düğün sahipleri Talip Ertürk ve Murat Emir Eren karşılıyorlar.
Bu isimleri sinema yazılarından hatırlayacaksınız ki zaten yazdıklarının dumanı
hâlâ tütüyor. Film çekmek istiyorlardı ve işte buradalar, ‘Ada’ filminin
setinde. Şahsi ilişkilerini ve kişisel maddi imkânlarını kullanarak biraz da
imece usulü çekiyorlar. Tam anlamıyla bağımsız sinema.
‘Ada’ bir
zombi filmi. İstanbul’dan bir grup arkadaş bir düğün için Büyükada’ya gelirler.
Biri sürekli her şeyi kamerayla kaydetmektedir. Aralarında gönül meselelerinden
dolayı kırgın olanlar da vardır. Düğünün orta yerinde zombiler saldırır.
Murat Emir Eren (izninizle Murat olarak hitap edeceğim) “Tam halay
çekilirken saldırıyorlar. Zaten düğünlerde halay sırasında illa bir maraz
çıkar,” diyor. ‘Neden vampir değil?’ diye merak ediyorum, Murat gideriyor:
“Zombiler vampire nazaran daha halktan insanlardır. Vampir asaletlidir zombi
biraz daha leş. Hem bizim sinemamızda zombi yok. O yüzden daha çekici geldi”.
Peki ama kim bu zombiler? Neden saldırıyorlar? Talip Ertürk (yine
izninizle) metaforik olarak bu kişilerin sinirlendikleri, sabırları taştıkları
için zombi olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Ancak nereden geldikleri hakkında
hiçbir enformasyon yok. Karakterlerimiz ve seyircilerimiz aynı oranda bilgiye
sahip olacak”.
İlk çekim misafirlerin düğüne gelişleri sahnesi.
Görüntü yönetmeni Meryem Yavuz, kamerayla nerdeyse her yöne dönecek. Sığınılacak
tek nokta, sesçinin kayıt cihazının dibi. Çekim başlıyor; Onur Buldu kameraya
bakarak hem makara yapıyor hem de arkadaşı Ozan Ayhan’ı eski sevgilisini
hatırlatarak kızdırıyor. Ana platformdaki arkadaşlarının masasına gidiyorlar.
Oradan bir arkadaşlarını alıp ayakta tartışıyorlar. Hepsi bir plan. Filmin temel
özelliklerinden biri, sinema jargonuyla, ‘plan sekansların’ kullanılması. Meryem
Yavuz çok titiz ama bir yandan da ‘daha rahat’ olmak zorunda, çünkü bütün filmi
düğündeki amatör kameranın gözünden göreceğiz. “Amatörce kullanılıyormuş
havasında olması için ben de birkaç aydır kendimi hazırlıyorum,” diyor Meryem,
“Örneğin biraz önceki çekimde Talip ‘biraz daha kontrolsüz olsun’ diye beni
uyardı. Tabii bazen ‘izlemede çok mu yorucu olur?’ diye düşünüyorum ama
dengelemeyi başarıyoruz”.
Yönetmenler zombileri nereden buldular?
Talip anlatıyor: “Biz bu işe başlarken etrafımızdakilerle yapalım diye bir
planımız yoktu. Ancak “Ben de zombi olayım” talepleri artınca mail attık,
Facebook’ta grup açtık. 500’den fazla başvuru oldu; elemek zorunda kaldık.
Anadolu’dan bile birçok insan geldi. Şartları da önceden anlattık: uykusuz
kalacaksınız, üstünüz batacak...”
Her şeye razı zombiler aşağıda,
havuz başında bekliyorlar. Birbirlerini korkutarak zaman geçmiyor haliyle. Arada
sigara aldıracak adam bulmaya çalışıyorlar. Bakkala kendileri gitmeye kalksalar
bazı ada sakinleri fücceten gider, film de bir haber programa doğru yelken kırar
maazallah. Onların ürkütücü görünümünü tasarlayan ve uygulayan Dükkan-ül Hayal.
Uygulayıcı ekipten Emre Özçaylan öncelikle oyuncunun yüz kalıbını alıp modelleme
yapıldığını söylüyor: “Sette ilk oyuncunun zombiye dönüştürülmesi iki saat kadar
sürüyor sonrakilerin çalışması 15 dakika civarında bitiyor”.
Zombilerle henüz kimseyi ısırmadıkları dakikalarda konuşuyorum. En
etkileyici görünümlerden birine sahip Murat Mahmutyazıcıoğlu 13 kişilik ‘ana
zombi’ grubuna dahil. “Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları’nda eğitim alırken bu
filmden haberdar olduk. Beraber hareket etmeyi başarabilmek için 3-4 gün prova
yaptık. Zombi filmi olarak sadece 28 Gün Sonra’yı izlemiştim ve bayağı
ürkmüştüm”. Leyla Genç ‘20 zombi aranıyor’ mailini görünce çok sevinmiş çünkü
çocukluğundan beri zombi ve vampir filmlerini çok severmiş. “İlk tercihim vampir
olurdu ama zombi olmak da çok güzel” deyip gülerek ekliyor: “Bana bütün
tanıdıklarım ‘seni nasıl tanıyacağız?’ diye soruyorlar. Belki el sallarım”.
Zombileri fiziksel olarak, kendisi de bahtsız damat rolünü oynayan
Ali Pınar hazırlamış. Koreografiyi Amok hastalığından esinlenerek
belirlediklerini söylüyor. Tam o sırada yönetmen yardımcısı gelerek kalabalığa
kısa bir brifing veriyor: “Birinci, ikinci ve üçüncü gruplar düğün alanına
çıkıyorlar ekip başlarıyla. Çekimlerle ilgili üç altın kuralımız var. Bir
kameraya bakmıyoruz, iki gülmüyoruz, üç reji asistanlarının verdikleri direktif
dışında bir şey yapmıyoruz”.
Hep birlikte yukarıya, düğün alanına
çıkıyoruz. Nikâh kıyılacak. Kamera nikâh masasından dönüp arada, arkadaşlarının
kavgasına müdahale eden genç kadını izliyor. Alkış tutan figüranların arasında
sinema üzerine kalem oynatan birçok isim var: Müge Turan, Gözde Onaran, Yeşim
Tabak, Fırat Yücel, Olkan Özyurt, Zeynep Dadak, Senem İşmen, Nadir Öperli,
Gülengül Altıntaş, Elif Tunca... Çekim birçok kez tekrar ediliyor. Ben hiçbir
gruba dahil olmamanın verdiği rahatlıkla oğullarının filmine gönüllerini koyan
anne-babalara yaklaşıyorum. Memnune Eren’e şimdi büyük bir iştahla zombi filmi
çeken oğlu Murat’ın küçükken nelerden korktuğunu soruyorum. Herkes kadar
karanlıktan ve büyücülerden korkarmış ama onu çocukken asıl etkileyen Küçük
Emrah’mış. “Emrah filmlerinde çok üzülür, çok ağlardı” diyor Memnune hanım.
Talip’in babası Nusret bey senaryoyu okumadan ‘evet’ demiş: “Okuyunca çok absürd
geldi. Esprileri, dili gençlere hitap ediyor. Sinemada ayrım yapmam. İnsana
mesajı olan, konusu senaryosu sağlam filmleri severim”.
Tam gece
yarısına doğru fayton yolundan koro halinde bir ses yükseliyor: “Zooombiee!
Zooombiee!” Cranberries’in dillere ve zihne acımasızca yapışan 90’lar hitini
kaba bir mizah anlayışıyla hatırlatanlar bir grup bisikletli genç. Ardından
pedallara asılıp arkalarında bir bomba daha bırakıyorlar: “On bin satacak,
onbiiin!”. Gülüşmeler arasında kastedilenin dvd satışı olduğuna kanaat
getiriliyor.
Tutar mı bu film gerçekten de? Yönetmenlikten yazarlığa
dönüş olacak mı? “Biz artık film çekmek istiyoruz” diyor Talip, “Bu film tutarsa
ya da birileri bize güvenirse devam ederiz”. “Yanlış anlaşılmasın, dört başı
mamur bir film oluyor ve seyirci konusunda da iddiasız değiliz” diyor Murat ve
yazma sevdası için de açık kapı bırakıyor: “Yani... Aralarda yine yazarız
herhalde. Ondan da geri duramayız”.
Göreceğimi gördüm, duyacağımı duydum,
hadi bana müsaade. Ancak gecenin o saatinde iskeleye yürüyecek ne mecalim ne de
cesaretim var. Sağolsun yapım sorumlusu Cem Öztüfekçi arada birkaç figüranı
kaybetmeyi göze alarak beni minibüsle iskeleye yolluyor. Saat bire gelirken
tıklım tıklım dolu bir vapurda bütün adaları ağır ağır dolaşıyoruz; zombiler
henüz buralara ulaşmamış.
KÜNYE
Filmin Adı: Ada
Yönetmen: Talip
Ertürk, Murat Emir Eren
Yapımcılar: Talip Ertürk, Murat Emir Eren, Çiçek
Kahraman, Cem Öztüfekçi
Senaryo: Talip Ertürk, Murat Emir Eren
Görüntü
Yönetmeni: Meryem Yavuz
Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Katıksız
Kurgu: Çiçek
Kahraman
Oyuncular: Ozan Ayhan, Esra Ruşan, Kaan Keskin, Gülüm Baltacıgil,
Rüya Önal, Onur Buldu, Taner Birsel
HD formatta çekiliyor